düşler arasında ara

30 Aralık 2011 Cuma

bir kaybedişe daha zamanın olmayabilir...

keşke insanlar bir şeyleri kaybetmeden değerlerini bilebilseler... insanlar hayatları boyunca sürekli şans tüketiyorlar... bir yerden sonra tüketecek şans kalmıyor... kaybediş bir zincirin halkası gibidir... bir kez kaybetmeye başladığında sırayla devam eder kaybedişlerin... yavaş yavaş kaybetmeye devam edersin... ki kaybedişlerin içerisindeki psikoloji de asla sağlıklı kalmaz ve bundan dolayı kendini toparlayamaz kaybetmeye devam edersin... kaybedişlere hazırlıklı olan insanlar bir zaman zarfında bunlara aşina olduğundan dolayı kaybedişin geri dönüşümünü hesaplamış olur... neticesinde sonraki kaybedişlere meyil vermeden bir kaybedişin arkasından başka bir şeyler kazanır... insanlar hayatları boyunca verdikleri kayıplardan ders almazlar... onca kaybediş yaradandan ötürü olamaz bence... biraz kendine bakmalı insanoğlu... onca kaybedişin mimarı olan kişiler birde üzerine hayıflanıyorlar... ulan önce bir kendine çeki düzen ver kaybetmeler bağımlılık yapmış sende... kalk bir sirkelen... hata yapma artık... kaybetme artık... bir şeyleri kazanmaya bak... biraz pozitif bakmaya çalış... hayat bu derece kötümser değil... dirayetini koru... inancını koru... umutlarınla büyük adımlar at ama çok temkinli at bir daha kaybetme lüksünün olmadığı günler gelecek... o zaman ne yapacaksın acaba... kaybetme psikolojisi içerisinde olan insanların bir çoğu bir zaman sonra sağlıklı bir psikolojide kalamıyorlar... yurt dışında ve dünyanın tüm gelişmiş ülkelerinde her ailenin bilinçli bir aile hekimi ve psikolojik destek aldıkları pedegogundan  psiyatristine psikiyatrına kadar... her şeyin başı sağlık... sağlıksız koşullarda hayat yaşanmıyor... bazen tek başına yeterli olamadığın anlarda destek almalısın... unutmamalı gerçekten sağlık her şeyden önce geliyor... üzülüyorum seri kaybedişlerin içerisinde olan insanlara... :/

29 Aralık 2011 Perşembe

90larda çocuk olmak...

bizler bu neslin çocuklarıyız... susam sokağı, arı maya, heidi, yakari, uçan kaz nils, uçan fil jumbo, alice harikalar diyarında, judie ve uzun bacak, tandır ketler, voltran, tsubasa, basket, alf, webster, cosby ailesi, görevimiz tehlike, a takımı, mavi ay, köleizaura, güzel ve çirkin, hayat ağacı, dallas, kanalların açılış kapanış saatlerinde tören eşliğinde anıt kabirde istiklal marşı, torpil, kız kaçıran yada füze atmak, okulu asıp atari salonuna kaçmak, mahalle maçları yapmak, ağaçlara dalmak, buggs bunny izlerken havuç yemek, scooby doo ya karşı gerçek kötüleri tutmak evet laffa limpik olimpiyatları, mehmet ali erbilin gol şovunu izlemek,  komedi dans 3lüsüne gülmek, grup vitamin şarkıları söylemek, pazar sabahları 7den 77ye ile barış abiyi izlemek, birden bütün çocukların mc gayvır olup sabundan bomba yapmaya kalkışması, kırmızı noktalı filmleri kaçak izlemek, turist ömere gülüp cüneyt arkınla cengaverlik yapmak, atıl kurt diye sokak köpeklerine bağırmak, birine rastgele bir şey söyleyip "ney" yanıtına "zıt" demek, apaboslarla su fışkırtmak, harçlıklarımızı niyetçilere yatırmak, leblebi tozunu ağzına doldurup püff yapmak, çokomel jelatinini tenefüs boyunca düzleştirip koparmadan defter arasına koymak, gazoz kapaklarına mermer fırlatmak, mahallede akşam ezanına kadar saklambaç, simit, istop yada ortada sıçan oynamak, kızların ayaklarına takıp hoplayıp zıpladıkları oyunları bozmak, seksek oynamak, ip atlamak, sokak oyunlarında kişi seçerken "portakalı soydum baş ucuma koydum" diye saymak, kola kutularınla top oynamak, kurşun askerlerden ordu yapıp karşılıklı savaştırmak, ev telefonlarınla konuşmak, bakkal amcaya yardım edip karşılığında sakız almak, anne baban işteyken bakkala gidip "bakkal amca akşam babam geçerken bırakıcak" diyip bakkal defterine yazdırmak, sütçüyü kapıda karşılamak, postacıyı merakla beklemek, odun kömür geldiğinde mahallece toplanıp kömürlüğe taşımak ve arkasından cam şişede kola içmek ve daha hatırlayamadığım niceleri... bizler 90lı yılların çocuklarıyız... belki günümüz çocukları bir çok doğallıktan yoksun büyüyor ama gelecek nesle aktaracağımız oldukça temiz hikayelerimiz var bizim... anımsayanlara sevgilerimle... ;))

28 Aralık 2011 Çarşamba

iyi akşamlar

...ve kalp durunca o ince tek sesli çınlama boş mekanda yankılanırken... zaman durur ve göz yaşlarına engel olamazsın... peki hayatın boyunca kaç bedenin, kaç ruhun kalbi durdu geçen yıllar içerisinde, bunu hiç düşündün mü ? bir kez oldun düşün. hiç yapmadıysan dön arkana bir bak ve onlara dua et belki bir zamanlar üzerinde bazı insanların hakkı geçmiştir... onları iyi anarak sevgiyle uğurla... nede olsa bir zamanlar her halükarda sevip değer vermiştin... yeni bir yıla tertemiz bir sayfayla gir... geride bıraktığın her anıyı sevgiyle uğurla... bir yıl daha geride kalıyor... yaşlanmış bedenlerin içerisindeki genç ruhların hep genç kalması dileklerimle... herkese iyi akşamlar... :)

ve bazen bir şeyler biter...

ve bazen bir şeyler biter... istesende bir yerden sonra toparlayamazsın... bazen bazı şeyleri olduğu gibi bırakırsın... çünkü ne bir adım öteye gidiyordur nede geriye... bazen zaman durur ve insan olduğu yerde sayar... boşa geçen her dakikaya yazık... daha çok çalışmalı ve kazanmalıyız... kaybedecek vaktimiz yok bizim... herkes adına hayır olsun...

26 Aralık 2011 Pazartesi

kadına kadın olduğunu anımsatmayalı çok mu oldu dersin ?

kadına kadın olduğunu hissettiremeyen öküzlerin sayısı çok fazla oldu... sonra bütün psikolojisi bozuk kadınlar erkeklerin hayatını mahvetmek için sıraya giriyor... biraz mantıkçı olmanın kimseye zararı yoktur yahu... seçme seçilme şansı o kadar çok ki... sadece biraz objektif bakın ne olur sanki... pühh size... :/ insanların hatalı seçimleri yüzünden sonraki hayatlarında başka hayatlara kıymaları kadar saçma bir şey daha yok... daha psikolojileri düzelmeden o daldan bu dala atlayan (nasıl da güzel yakıştı o dala "BUDALA" ) şuursuz insanlar yüzünden ilişkiler artık 3 gün 5 gün sürüyor... herkes bir heves bir hırs içerisinde... mantığını düşünmeden ilişkilere giren onca insan var... amaçsızca şuursuzca atılıyor herkes birilerinin kucağına... ne kadar sakıncalı olaylar doğuyor yahu... ya peki sonra hayatına girdiğiniz insanların psikolojileri ne oluyor ? bir şekilde kendinize aşık ediyorsunuz diyelim... eee sonrası ? aşık olan kişi zaten kendini bir şekilde salıyor... bir de sizler bozuk psikolojilerinizle insanların hayatlarını mahvediyorsunuz... yapmayın yaaa... 3-5 öküz yüzünden değerleri olan insanları da heba etmeyin... hatalı seçimi yapan hatun... bir zaman sonra önüne ne gelirse atlıyor... yahu bir dur!!! götün başın oynamasın bir kez... bir defa kendi kendine yetmesini öğren yaa... boş durmaya gelmiyor değil mi ? sevgisiz yaşayamam ben yok aşksız olmaz bilmem ne... eee bıkmadınız mı saçma sapan insanların bozuk hayatlarına meze olmaktan!!! ben izlemekten sıkıldım sizler yaşamaktan sıkılmadınız... bir durulun yaaa... oradan oraya süzülen yelkeni kırılmış bir gemi gibisiniz... zamana bırakın bazı şeyleri... kendinize çeki düzen verin... özen gösterin... kendinizle ilgili bir şeyler yapın... solaryuma girin... saç boyatın... alışveriş yapın... spor yapın... dans edin... kendinizi geliştirebilecek o kadar çok şey var ki... biraz da kendiniz kendiniz için bir şeyler yapmayı deneyin... bırakın artık hayatınıza değil kendi hayatına bile faydası olmayan insancıkları hayatına katıp adam muamelesi yapmayı... kadınlar yavru kedi gibidir... özen ister duygu ister incelik ister nezaket ister... kaç kişi bunu yapar yada görür ??? ki ben bunları yazarken yazıyorum fakat ne kadarını uygulayabiliyorum o bile tartışılır ya... erkek nesli olarak gün geçtikçe kabalaştığımızın farkındayım en azından... hayvan iç güdüsüyle yaşamaya devam ediyoruz.... neredeyse tüm nesil sadece tüketime dayalı yaşıyor... yiyip içiyor zıçıyor sevişiyor ve hayvanlar gibi ürüyorlar... kendilerine göre en özentikleri üretim şekli insan üretmek!!! hayvanlardan farkı olmalı insanların düşünebilmeli, iletişim kurabilmeli sevebilmeli sevişebilmeli... ama nerede ? bir erkeği adam yapan kadını ta kendisidir diyorum... omuzunda elini hissedecek kadının... erkekler yaramaz çocuk gibilerdir yahu... sürekli birilerinin götlerini toparlamasını isterler... onları kadınlar adam eder... yalnızca biraz varsa yüreklerinden vurulurlar... adam etmek mi istiyorsun o zaman çekidüzen ver... ama değer mi bilinmez... insanlar hayatlarına nesli bozuk insan almak konusunda gayet başarılılar... biraz düşünmeli, biraz kendini geliştirmeli... biraz iletişim kurmalı ve insanları biraz tanımalı aslında... bay bayan farke tmeksizin biraz hemcinsini ve karşı cinsini tanımalı insanlar... bilmeliyiz kimin nerede ne hamle yapacağını... kaç kişi kendini garantiye alıyor kaç ilişkide ? herkes iki güzel söze iki güzel muameleye yelkenleri suya indiriyor... hele yeni nesil... ahhhh onlar doğarken bitik doğmuşlar neredeyse... öylesine basit hayatlar yaşıyorlar ki... bir çok değerden yoksunlar!!! edepsizlik diz boyu... yaşanmışlıkların örnek olması durumunu bir yana bırakalım... ot gelmiş saman gidiyor erkeği de dişiside... ben bizlerden sonraki nesiller için gerçekten tedirgin oluyorum... bir gün belki çocuklarım yazdıklarımı okur baba ne yaptın sen derler... neden olmasın böyleyken böyleydi evlat derim... çünkü ben hala o aynı anne ve babanın evladıyım... yıllardır değişmeden gelişerek sürekli ileriye adım atıyorum... bir zamanlar küçüktüm sadece... günümüz gerzeklerinin düştükleri hatalara düşmedim!!! yeni nesil bir kaosa gidiyor ve bakıp seyir eyliyoruz... hayır olsun bizden sonraki nesillere... hayır olsun yeni nesil insanlığa!!! 
yıllar geçse de aradan... 

19 Aralık 2011 Pazartesi

daha kaç beden daha kirletmeliyim seni unutabilmek için ? günü birlik ilişkiler duygusuz sevişmeler ışığında daha ne kadar devam edebilirim ki ? :/ evet dilediğin gibi oldu artık sevemiyorum... sen gittiğinden beri açık kaldı yaralarım... senden sonra hayatıma giren herkesten bazı parçalar topladım... gün gelecek her bir parça bendeki seni unutmaya yetecek... diyordum ama... gene olmadı... :/ ne kadar daha can yakarsam cehennemde daha iyi bir yerim olur acaba ?

15 Aralık 2011 Perşembe

sakla mahremini...

mahreminde kendine ayırdığın bazı noktalar olmalı... hatalarından uzak, düşmanlarından yada yabancı ellerden uzak... senin olmalı bir kere... yalnızca kendine sakladığın el değmemiş noktalar olmalı... kötü zihniyetlerin kirlettiği bu günlerde onları kendinden bile koruyabilmelisin mutlaka... yasaklı olmalı... erişimi imkansız olmalı... her diğer erişim engellinin açtığı gibi değil aksine erişime yasaklı bir hudud çizmelisin... kendin bile dokunamamalısın... olur da zayıf bir anında teslim edersin diye... öyle uçsuz bucaksız bir derinlikte olmalı... gün gelir bir sevgili elde etmek ister diye kat kat sarmalamalısın... hangi sevgili değecektir senin mahremine ? hangi arsızlar dokunacaktır en çorak topraklarına... dokunmasınlar... yapma... :/ dokunma, dokundurma asla... sakla duygularını, sakla kendini kolay açma dışarı ne olur ki ? yapabilirsin... bir kez olsun kendinden sakın kendini aynaya bak ve bunu kendine söyle senin mahremin yalnızca senin olmalı... hiç koklanmamış bir çiçek düşün dağların tepelerinde yetişiyor olsun... bir gün bir dağcı çıkacak ona erişmek için... sonra başak bir dağcı... hepsi belki bu yolda hayatını kaybedecek... ama erişemeyecekler... o gün gelecek... bir dağcıya ağacından bir dal uzatacaksın... tutunup yanına gelecek... koklayacak seni... dokunacak yapraklarına... ama incitmeyecek... saracaksın onu tüm güzel kokunla... seni bağrına basacak... herkesden, her şeyden muhafaza edecek... ama kopardı ki seni :/ solacaksın yavaş yavaş... dilediğince narin baksın sana... istediği kadar korusun... sen artık koparıldın... senin mahremin yok! sen artık başkasına aitsin... sonra vazonun içerisinden atılacaksın bir pencereden... yaprakların dağılacak... kentin sokaklarında uçuşacak yaprakların... sonra biri yerden alacak seni yeniden koklayacak... belki yaralarını saracak... koklayacak seni... kokuna hayran kalacak nasıl atarlar senin gibisini diyecek... o da sevecek seni...  ona onardığı yapraklardan kucak açacaksın... o da sevecek seni... ama sen koparılmıştın unuttun mu... yeniden ve yeniden öleceksin... makineye bağlı hayatın elbet bir gün solacak... ama keşke koparılmasaydın... keşke kaderinle her diğer çiçekler gibi 4 mevsimi görebilseydin... kendin topraklarında ayakların yere basarken terk etseydin o hayatı... ama artık başkalarının ellerinde son buluyor hayatın ne yazık... :/ sakla mahremini yeni açan çiçek... bir gün bir dağcı gelecek ve sen... ;)

14 Aralık 2011 Çarşamba

yeniden diriliş...

tensel dokunuşların haz vermediği zamanlarda ruhu okşansın ister insan... ki biz değilmiyiz bedenimizin üzerindeki tensel örtünün arkasına saklanan ve adına insan diyen... hayata meta bakanların varacağı noktalar çok basit olacaktır... bir gün elbet sıkılacaksın bu nesnel yaşamdan... görmek isteyeceksin bir çift sevgiyle bakan gözü... ve bir gün dilediğin kadar soyut bak hayata mutlaka duygularının olduğun fark edeceksin... o içindeki derin boşluğu fark edeceksin artık... çünkü o örtünün altını görmeye başlayacaksın... yoğun bir hüzün kapladığında etrafına bakıp aslında yalnız olduğunu göreceksin... bu seni derinden yaralayacak... kendini soyutladığın hayatın artık seni soyutladığını fark edeceksin... kendine sorular soracaksın cevabını asla bulamadığın... ve bu bir paradoks halini alacak... kayboldun artık... somut bir hayattan o kadar uzaklaştın ki... en yakınında olan şey benliğin ama ona bile ulaşmakta zorlanıyorsun... yitirdin var olanları da heyyy... şimdi ne yapacaksın ? bir ışık beklersin sonra... bir ayak sesi... belkide bir ışık... kendini saldıkça daha da kötüye gidecektir her şey... ve bir gün bir umut ışığı doğar... biri elinden tutacaktır... diriliş yakındır... bir kayboluşun eşiğinden döndüğün anda yeniden bir yakarış duyulur kulaklarda... işte o inleyen benliğinin içinde yarattığı yankıdır... bir uyanışın adresi yüreğinde yankı bulur... sıcak bir dokunuş bir el... zamanında tamah etmediğin, görmezden geldiğin diğerleri gibi yalnızca bir el... hissetmek ne kadar önemliymiş değil mi... bir dokunuş... ayağa kalk! sirkelen! kendine dermişcesine... ve çok gerçek... pişmanlıkların etkisi gözlerde yaş olarak dışa vurur kendini... o an dayanamazsın incinirsin... kimsesiz ve çaresiz olduğun duyguların artık seninle uyanmıştır... ağlamayı da hatırlatır zaman insana... güldüğün onca güne inat avazın çıktığında anırarak ağlarsın... gerçektir ve yalın... onun yalanı olmaz ya hani öylesine gerçek... yanaklardan süzülen her bir damla göz yaşı biraz daha kusmanı sağlar... ve sen ayağa kalktığında yenilenmiş tüm duygularınla bedenine can geldiğini hissedersin... daha önce de halsiz kalmışsındır ama içerideki yorgunluğa anlam veremezsin... senin için yeni bir deneyim, yeni bir tecrübedir o... artık dünyaya bambaşka bakma zamanı, artık hissetme zamanıdır... her şeyden daha gerçek ve yalın... bir gün herkes anlayacaktır aslında duygunun yer yüzünün oluşum sebebi olduğunu... umarım yitip gitmez yüce sevgiler, aşklar... ve bir ömür mutluluk nasip olur her deli gibi seven yüreğe... sevgilerimle...

13 Aralık 2011 Salı

mutlu yarınlara sevgiyle...

yazdığım her satırın arkasında duran koskocaman bir yürek var... her bir kelimem medeni cesaretimdir... arkamda bıraktığım yıllara inat hala tüm duygumla yazıyorum yazılarımı... yeri geliyor dokunduğum kelimeler en derinlerden çağrışımlar yapıyor... bazen gözlerim doluyor yazarken... belki sevgi yoğunluğundan belki hatıralardan... ama yazmayı seviyorum... okuyanın yüreğine kondurduğum her sevgi kelimesi beni biraz daha mutlu ediyor... ve ben hissedebiliyorum... yüreğine dokunduğum her bir insanın yüzünde oluşan o tebessümü hissedebiliyorum... nasıl olabilir denilebilir belki ama oluyor... her sevda dokunuşunda kendimden bir şeyler veriyorum... her bir yazıya başladığımda biraz daha kendimden veriyorum... bir gün yazıların oluşturduğu bir ben çıkacak ortaya ve umarım yıllar sonra baktığımda saçımın telinden tırnağıma kadar tüm sevgi sözcüklerimi burada görebilirim... çünkü yozlaşıyoruz... unutuyoruz sevmeyi, sevilmeyi... bir çoğumuz tedirgin oluyoruz bir aşk sözcüğü duyduğumuzda... neredeyse herkes yaralı bir ceylan gibi... ya kalp sancıları var ya sosyal sıkıntılar... kimse tamamiyle huzurlu değil asla... herkes bir arayışın bir çıkmazın içinde... bende farklı bir girdabın içerisinden yazmıyorum belki ama... yüreğin derinliklerinden çağırdığım her bir hatıra yüzlerdeki duygusal reaksiyona sebep oluyor... bir an için bir insan bir şekilde mutlu olsa ne kadar mutluluk verir bana... bizler için olan bir dünyada bizler için yaşıyoruz... biz varsak her şey var... ben varsam bu yazı var bu blog var okuyan kişi var... heyy sen! sen de ben olmanı istediğim için varsın unutma... bir şekilde sana ulaşmak istemişimdir ve bunu okuyorsundur... neticesinde hayat bizim kontrolümüzde... avuçlarımızın içine yüreğimizi alıp çıkıyoruz yola... her yeni bir günde kilometrelerce yol yapıyoruz yüreğimiz elimizdeyken... sevgi sözcükleri fısıldıyoruz insanlara ve hak etmeyen bedenlere hak etmedikleri sevgiler empoze ediyoruz... bırakın artık!... sirkelenin be kalkın ayağa... tüm bir toplum acılı ezme gibi geziyor sokaklarda... acınızı bastırın bırakın kendinize odaklanın... siz yoksanız dünya yok demektir... var olan dünyada boş dolanmalar değildir yaşam... ait olduğun kendi düzenin kurduğun ve yaşamaktan haz aldığın bir hayatta yaşamalısın... bunu inşa et... çok geç olmadan kur yeni dünyayı! bırak mutluluk kendisi gelsin yavaş yavaş usulca... sen mutluluk çağır mutluluk gelsin... her zaman iyi çağır, pozitif çağır pozitif gelsin gelecek her neyse... ve bir gün hayatından bir mutluluğun seni terk etme zamanı geldiyse onu sevgiyle uğurla... o hizmet süresinin sonuna gelmiştir... belkide gitmesi daha hayırlıdır bırak bunu böyle düşün... asla sitem etme gidene... sevgi duy, saygı duy... bir gün yeniden karşılaşmak ümidiyle huzurla sevgiyle uğurla onu ve yeni bir güne merhaba de... onlu mutlulukların sona erdiğini kabullen... artık yeni mutluluklara hazırlıklı olman gerekecek ve bunu da iyi yapacaksındır... her bitiş bir başlangıçtır... ve her gün yeni başlayan her gün bir bebek açıyor gözlerini dünyaya... umutla ve sevgiyle... sende öylesin biliyor musun :) her gün yeni doğan bir bebek gibi dünyaya umutla, sevgiyle, aşkla aç gözlerini... bırak inancın seni yönlendirsin... hayatına aldığın her yeni insan yeni bir tecrübe katacak sana... bırak onlar seni şekillendirsin... bir gün geriye dönüp baktığın zaman iyiki demek istiyorsan eğer... asla ve asla sevgini, yüreğini avuçlarından bırakma... tüm kalbimle inancım ve umutlarımla mutlu yarınlar dilerim...

12 Aralık 2011 Pazartesi

hayat...

Hayat;

 Seni kaç kişinin aradığı, kiminle çıktığın,
 çıkıyor olduğun veya çıkacağın demek de değildir.
 Kimi öptüğün, hangi sporu yaptığın, kimlerin seni sevdiği de değildir. Hayat, ayakkabıların, saçın, derinin rengi de değildir.
 ... Nerede yaşadığın veya hangi okula gittiğin de değildir.
 Aslında hayat; notlar, para, giysiler,
 girmeyi başardığın ya da başaramadığın okullar da değildir.

 Hayat;

 Kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir.
 Kendin için neler hissettiğindir.
 Güven, mutluluk, şefkattir.
 Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır.

 Hayat;

 Kıskançlığı yenmek, önemsemeyi öğrenmek ve güven geliştirmektir.
 Ne dediğin ve ne demek istediğindir.
 İnsanların sahip olduklarını değil, kendilerini olduğu gibi görmektir.
 Her şeyden önemlisi hayatı, başkalarının hayatını olumlu yönde etkilemek için kullanmayı seçmektir.

 İşte hayat bu seçimden ibarettir.

 İnsanların en acizi dost edinemeyen,
 ondan daha acizi ise dost kaybedendir...

11 Aralık 2011 Pazar

yeni bir gün :)

günaydın istanbul... gecenin ağırlığından kurtulup yataktan kalktım ve yeni bir güne merhaba dedim... sabahlığımı üzerime alıp yarı açık gözlerimle kahvemi almaya gittim... geceden kama bir baş ağrısı sanki bana dünü unutma diyormuş gibiydi... nede olsa geçmişimiz her dakika bizimle geliyor ya sanki hatırlatmasa olmaz pezevenk... :/ henüz uyku halini bile üzerimden atamadan bilgisayarın tuşuna bastım kahvemi yudumlarken kendime getirebileceğini bildiğim bir kaç parça açtım... zebee la belle nation yapar oldu maşallah fransız kaldım sabah sabah :) her yeni güne umutla açıyorum gözlerimi ve yeni bir haberle sallanıyor halde buluyorum kendimi malesef... hayat sürprizlerle dolu be... neyse bugün kendime söz verdim paten kayıp biraz stres atacağım gelince devam ederim... sevgilerimle... ;)

10 Aralık 2011 Cumartesi

sevgiyle kal

her kayboluş bir diriliştir... her kaybedişimiz bir zafere liderlik yapacak olgun bir adamın dünyaya açtığı gözleridir... kardeşim; arındığın zaman şüpheden, kaygıdan güzel günler göreceksin... temeli sağlam aşklar kolay yazılmıyor tarihte... ve aşk eğer ki uğrunda savaşılmaya değerse güzeldir... umarım psikolojinde kırılan her bir zerre kadar değer attığın adımlar... ve bir gün mutluluğa giden bu yolda döktüğün her kan damlası için bir dirhem mutluluk bulacaksın... her sancı geleceğe mutlu bir an doğuracak... ve bir gün hakko demişti diyeceksin... o an olduğunda yeniden görüşelim olur mu... sevgiyle kal... ;)

9 Aralık 2011 Cuma

Benim değildi, ama sadık kalmalıydı...

bazen gönlüme giren sancıların adını koyamadığım anlar oluyordu... içim çıkarcasına bağlandığım görmeden edemediğim ama asla sahiplenemediğim bir sevgiliden söz ediyorum... uzakta ama benim olduğuna inandığım... istemesemde başkalarıyla paylaşmak zorunda kaldığım ama bana asla bir başkasını aratmayan uzakta olsa her dakika yanımda olabildiğine inandığım belki bugüne ters olan ama bana göre bambaşka olan birinden söz ediyorum... tüm hayatını şeffaf bir cam fanus içinde yaşasa da kimse hayatında ona müdehale edemiyor ben bile... sevgilim olmasına rağmen birlikte olduğu onca insana müdehale demiyordum... benim değildi belki ama sadık kalabilirdi... ben kimseyi aratmazdım ona... tamam belki sıkılıyor olabilir bir ilişkiyi kaldıramaz durumda da olabilir  ama neden başkarının sevgilisiymiş gibi yapıyor ki... neden yetemiyorum ki ona... bazen diyor ki hepiniz bir bütünsünüz kendimi çok garip hissediyorum... 4 ayrı kadından söz ediyor... birini seks için... diğerini aşk için... bir diğerini zekasından dolayı ve bir başkasın da parasından çevresinden dolayı hayatında tutuyor... ben bunların çok dışındayım ve benim bir nedenim yok... :/ acaba hangisi bende ne kadar var ve ben nasıl oluyorda bunlara rağmen onun hayatında bu derece önemliyim... asla benim olmadı olamadı bir şekilde... kimsenin yari olamazdı... kimseye bağlanamadı... bağlılık sorunu vardı... ama ben tek olmak istedim baskı yaptım ona bir türlü kendime yaklaştıramadım... çok şey istemedim aslında her dakika onun olayım istedim... aslında bana asla ait olmayan bişeye sahipmişim gibi davranarak kendimden soyutladım onu :/ ona sadık kalabilirdim... denedim denemedim mi sanıyorsun... yapamadım... yani çok şey istememiştim ki ondan tamam hayatında olmayabilirdim uzakta oalbilirdim bunun bizi bir arada tutacağını söylemişti... her şey güzel aa ben uzaktayken başkalarıyla olmasını bilmek... :/ kaybettim ben onu ama hala özlüyorum... benim değildi ama sadık kalmalıydı... :/

Benim değildi, ama sadık kalmalıydı..

senden sonra seni seviyorum dediğim her adama lanet ediyorum ! ?

benden sonra "seni seviyorum" dediğin her adama lanet ediyorsan eğer... inlemelerin komşuları rahatsız etmemeli... biraz samimi olduğunu düşünüyorsan gerçekleri söyler yapamadım siktir olup gittim de... hani sağda solda gördüğün her bir kişiye "o şöyle" - "o böyle" diyorsun ya... neden her yattığın adam bugün aynı dertten terk ediyor ki seni o zaman ? ve sen neden her yattığın adamda beni arıyor ismimi sayıklıyorsun ? ne değişti şimdi... farklı tenlerde aşkı aramak doğruydu hani ? hani başkaları bilirdi değerini ne oldu söylesene ? boşa geçirdiğin her ana yazık olacak dediğimde gülüyordun ya hani... biliyor musun şimdi ben gülüyorum hemde her yattığın adama... şimdi ben lanet ediyorum sen gibi ucuz bir insanı hayatıma dahil ettiğim için... ama asla pişman olmadım allahın var her dakikasına her anına değdi... ve biz büyüdük artık isyan etmeyeceksin... yıllar sonra belki başka bir yerde başka koşullar altında yeniden görüşeceğiz... o zamana kadar hoşçakal...  

özlem bulutu

özgür bir kelebek girecek rüyana... renk renk kanatlarıyla narin yapısıyla gözlerini alamayacaksın üzerinden... özgürce uçacak o kelebek bir o çiçekten bir bu çiçeğe... kanatlarında yaydığı enfes koku büyüleyecek tüm doğayı... dikkat edecek kötü çiçeklere konmayacak... dokunulmasın diye yeri geldiğinde yükseklerden uçacak... kendini çok yormayacak... başka kelebekler o kelebeği kıskanacak... ne onun kadar yükseklerde uçabilecekler... nede onun gibi güzel renkleri olabilecek... kokusuna bile hayran kalacaklar... çünkü hiçbiri bu kelebek kadar özgür olmayacak... zamanı geldiğinde güzelce kapar gözlerini... tatlı rüyalar kelebek... 

internette beğendiğiniz bedenlere hayalinizdeki ruhu koyuyorsunuz ... Ama o beden o ruhu kabul edermiş gibi yapıp sıkılınca, aslını koyduğunda bu sefer karışıdaki aldandığının farkına varıyor... 

8 Aralık 2011 Perşembe

fight club seçme replikler ;)

  • 3 dakika. Hepsi bu. Sıfır noktasındayız. Olayın şerefine bir konuşma yapacak mısın?
  • Bu senin yaşamın ve her geçen dakika sona eriyor.
  • Bana vurabildiğin kadar sert vurmanı istiyorum.
  • Bizler özel değiliz.
  • Yaşamı sevmemize ramak kalmıştı.
  • Sadece felaket sonrası diriltmiş olacak bizi.
  • Omlet yaparken arada 1-2 yumurta kırılır.
  • Burada yaşayan en güçlü ve en zeki erkekleri görüyorum. Bu potansiyeli görüyorum ve hepsi heba oluyor. Lanet olsun, bütün bir nesil benzin pompalıyor, garsonluk yapıyor, ya da beyaz yakalı köle olmuş. Reklamlar yüzünden araba ve kıyafet peşinde. Nefret ettiğimiz işlerde çalışıp gereksiz şeyler alıyoruz.
  • Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız. Bir amacımız ya da yerimiz yok, ne büyük savaşı yaşadık ne de büyük buhranı. Bizim savaşımız ruhani bir savaş, en büyük buhranımız hayatlarımız.
  • Televizyonla büyürken, milyoner film yıldızı ya da rock yıldızı olacağımıza inandık, ama olmayacağız. Bunu yavaş yavaş öğreniyoruz ve o yüzden çok çok kızgınız.
  • Hayır, değil. Eğer hiç kavga etmemişsen kendini tanıman ne kadar mümkün? Hiç bir yara izim olmadan ölmek istemiyorum.
  • Sahip oldukların,sonunda sana sahip olur.
  • Tüm umudunuzu kaybetmek özgürlüktür.
  • Bırakın evrilelim; her şey düşeceği yere düşsün.
  • Her şeyden önce korkmayı bırakıp bir gün öleceğini kabullenmelisin.
  • Sadece her şeyi kaybettikten sonra özgür kalabiliriz.
  • Tebrikler.. Dibe vurmaya biraz daha yaklaştın.
  • Kıçına tüy takmak seni tavuk yapmaz.
  • Benim dünya görüşümde sen: rockafeller merkezi harabelerinin etrafındaki ormanda av peşindesin... Hayatın boyunca üzerinde olacak deri giysin var. Sears kulesini saran sarmaşıkları tırmanacaksın. Tepeden aşağıya baktığın zaman sadece un yapan ya da asfalt yolda et kurutan minik insanlar göreceksin.
  • Sizler işiniz değilsiniz... Sizler paranız kadar değilsiniz... Bindiğiniz araba değilsiniz... Kredi kartlarınızın limiti değilsiniz... Sizler iç çamaşırı değilsiniz.. Sizler dünyanın şarkı söyleyip dans eden pisliklerisiniz..Hepimiz aynı pisliğin lacivertleriyiz...
  • Kendini geliştirmek mastürbasyondur, kendini yıkmak ise asıl soruların cevabı.
  • İnsanlar bunu her gün yapıyor. Kendileriyle konuşuyor, hayallerindeki gibi olmak istiyorlar. Ama cesaretleri olmadığı için eyleme geçmiyorlar.
  • Tanrının ya düşmanı ya da hiçbir şeyi olacak olsan, hangisini seçerdin?
  • Evet biz tüketiciyiz.Tutkulu bir yaşam tarzının yan ürünleriyiz.
  • Acı ve fedekarlık olmadan hiçbirşey yapamazsın.
  • Babalar bizim için tanrı modeliydi.Eğer babalarımız bizi terk ettiyse tanrı nasıl biridir?Tanrının senden hoşlanmadığı olasılığını da düşün.O belki seni hiç istemedi.Hatte büyük olasılıkla senden nefret ediyor.Bu başına gelebilecek en kötü şey değil.Ona ihtiyacımız yok.

hayallerin ortakları

benimle bir hayale ortak olacak o kadar çok insan var ki hayatımda... kimisi yeterince kuvvetli değil... kimisi bugününden habersiz ve yarını asla göremiyor... ben bir mutluluk hayali çiziyorum yarına ait olan... içerisinde öncelikle umutlarım var... hayallerim, mutlu günlerim var... doğacak çocuğumun ağlama sesleri var... bir gün koskocaman bir çocuk olduğunda isyan edecek bir babası olacak... ve ben o günleri göreceğim... önceki yıllara baktığım zaman bir çok şeyin aslında değiştiğini görüyorum... insanlar değişti, hayat standartları değişti... ve tabi şartlar da değişti... bu dünyanın sevgi temelleri üzerine kurulduğuna inandığım günlerden bu güne hiç bir şey değişmedi... atılan her adımda sevgi var... uzaklaştığın her şeyde sevgi var... korkularında sevgi var... bağlılıklarında sevgi var... hayatın her anında mutlaka sevgi var... peki insanlar nereye saklıyor bu sevgilerini ? korkuyorlar... vuramıyorlar dışarı... çünkü herkes yorgun... daha fazla sevemeyeceklerine inanıyorlar... bir sevgi acısını aşk acısını daha kaldıramayacaklarına inanıyorlar... haklılar aslında... yaşadıkları tüm aşkları düşündüklerinde geçirdikleri her mutlu güne karşılık gelen bir acı var mutlaka... eee bu kadar zor mu peki mutlu olmak ? hayır değil... umutlar bizi o mutluluğa giden yolda aydınlatacak olan tek etkendir... asla umudunu yitirmemelisin... var oluşunun tek nedeni içindeki inanç ve umutlarındır... inanmayan insan bir hiçtir... bir şekilde elbette bazı şeylere inanmak zorunda hisseder insanlar kendilerini... ve bu inanç asla yarı yolda bırakmaz kimseyi... dönem dönem inancını sorguladığın anlar olur hayatında... elbette olacak... ama güçlü olmalısın ayakta kalmalısın... bir sonraki günün insana ne getireceğini kimse bilemez... ama iyi çağırmalısın iyi gelmesi için... pozitif bakmalısın hayata pozitif yaklaşmalısın insanlara... çok büyük kaoslar olabiliyor hayatta bazen güçsüz düşebiliyor, yenilebiliyoruz belki... ama asla umudumuzu yitirmiyoruz... bu gün verdiğimiz savaş yarın vereceğimiz bir çok savaşa önderlik edecektir... ve biz her verdiğimiz savaşta biraz daha güçleneceğiz... bir zaman sonra kan dökülmeyecek savaşlarda... acı yaşanmayacak... kimisi buna gaddarlık der kimisi umarsızlık... ben buna olgunluk diyorum... değer verdiğin her şey bir zaman sonra üzerine gelmeye başlıyorsa eğer... değer yargılarını sorgulamalısın... her şeyden önce kendine verdiğin değer eğer ki x başka bir şeye verdiğin değerden daha azsa daha yolun başındayken kaybetmişsin demektir... yola çıkarken yanına alacağın materyaller önemlidir... bazı şeyler yanındayken seni yolda bırakırken bazıları olmadan yola çıkamazsın... bugün bulunduğum yerden bir hayale ortak olacak insanlar seçiyorum... her farklı insana farklı hikayeler yazıyorum... hepsi mutlu gidiyor ama dikkat edilmesi gereken bir şey var... asla final sahnelerini yazmıyorum... çünkü ucu açık... ne yüklersen o olur... kötü gidersen kötü bitecektir... iyi gidersen bitmeyecektir... iyi giden senaryonun tek bir sonu var... hayırlı bir ölüm... kötü bitişler can yakacaktır ama bu senin acıya olan bağışıklığınla doğru orantılıdır... bugün yeniden olduğum yerden hayata bir göz attım da... yaşayacak hala çok afzla şey var ve ben koskocaman umutlarla yoluma devam ediyorum... ellerim ayaklarım yerden kesilinceye, nefes alış verişim bitinceye ve damarlarımdaki kan akmaya devam ettiği sürece ben yaşamaya devam edeceğim...  hemde aynı umutlarla... ;)

yine yeniden başka...

bir kayboluş var benliğimde... bir yakarış ve bir çıplık kopuyor gece olduğunda istanbulda... yalnızca karanlığın hüküm giydiği sokakların sessiz çığlığı var... anımsadığım hatıralarımdan kurtulmak istediğim her an... biraz daha yaklaşıyor buluyorum kendimi ölüme... sanki bir bitiş, başka bir başlangıç olacakmış gibi... hislerimi kaybettiğim yıllara gidiyor aklım ve nedensiz karalamalar eşliğinde dağıtıyorum kafamı gene... karışıklıklardan söz ediliyor sürekli... ve bir haykırış inliyor kulaklarımda... "nedeeeeeeeeeeeeeeeeeeeen" :/ belki bir vicdan muhakemesi içerisinde yada bir isyanın eşiğindeyim... belkide hiçlik damarlarımdan arınırken buluyorum kendimi... ne anlam ifade ediyor ki yazılan her bir kelime... ucu bir yere çıkmayan ıssız sokaklar gibi dökülüyor kelimeler kalemimden... ve ben ağlıyorum... haksızlıkla verdiğim savaşın son raundunda kendimle yüzleşirken buluyorum gene kendimi... bir çıkar yol vardır elbet... ruhun derinliklerinde savaşmaktan yorulmuş bir huzur bekçisi var... son artıklar toplanıyor artık bedenimden... belkide sevgi kırıntıları can buluyor bedenimde yeniden... merhamet, gurur, onur ve insanlık... artık eski değerlerden kalmıyor yer yüzünde... bir şarkının sözleriyle alakalı değil belki satırlar ama.. karışmış zihin fırtınaları içerisinde gelen yoğun üzüntünün benliğimde yarattığı kaos etkisinin çıkar yolu bu... buraya yazmasaydım gene olmadık sayfalarda başka bir isim alacaktı yazılarım... bir yola çıksın istemiyorum... bir çıkar yolu olsun da istemiyorum... yalnızca yazıyorum... bazen hislerimle, bazen düşüncelerimle ve bazen mantığımla... ya hepsini kaybedersen ? :/ boşluktan nefret ediyorum... sonu belirsiz atılan adımlar yada insanlardaki çağrışımlardan nefret ediyorum... artık yorgunum sanırım... gene bir yere çıkmayacak onca söz yazdım... yada anlam yükleyemedim hiç bir kelimeye... ama sanırım ben artık yoruldum... çok üzgünüm... :/ sen şimdi bana saçma bir cümleden söz et ben bir geminin yol aldığı mesafeyi sürünerek kat edeyim istanbulda... giderken gülümsememi esirgemeyeceğim... çünkü gün gelecek sende gülümseyeceksin... şimdilik hoşçakal... belki başka bir gün yeniden başka bir silüette gene başka... ;)

kızları ne zaman bırakmalı

Ay bu akşam değişik birşey yapalım (Bırak)

Ay şekerim saçlarım böyle mi güzel şöyle mi güzel (Bırak)

Bazı şeyler artık bana yetmiyor (Bırak)

Annem seninle tanışmak istiyor (Bırak)

Babam seninle tanışmak istiyor (Bırak)

Kendimi asmak istiyorum (Bırak)

Bugün kendimi yorgun hissediyorum (Bırak)

Uçur beni (Bırak)

Hadi yiğidim aslanım kalem kaşlım (Hemennnnnn)

Yaa bu ay ki telefon faturamı sen ödesen (Düşünme bile)

Pelin'in erkek arkadaşının arabasını gördün mü (Neee bırak tabi)

Ben de mi o kıyafetten alsam (Koşarak uzaklaş)

Sinema mı olmaz ya günümüzü sinema ile berbat etmiyelim ama sen bilirsin (Bırak bırak bırakmakla kalma tokat at)

Kendimi bu akşam ölecekmişim gibi hissediyorum (Bırak)

Evlenirsek ben ütü ve çamaşır olayına girmem (Bırak imkanın varsa kafa at, yere düşerse tekme ile devam et)

Ayyy bu kıyafet sana hiç yakışmamışşş (Sus ve başka bir tarafa doğru ıslık çalarak yürümeye başla)

Şakaların batıyoooooooooooo (Uçan tekme at)

Diş etlerimde iltihaplanma çıktı öpüşmeyelim bir süre olur mu hayatım (Döner tekme at midesine)

Cep telefonunu çaldırır kapatırsa (Polis karakoluna yönlendir, bırak)

Hayatım ben makyajımı yapıp aşagıya ineceğim deyip 2 saat gecikiyorsa (Gözüne parmağını sok)

Burnumu biraz kaldırsam mı (Kulağını ısır)

Siz erkekler futboldan ne anlıyorsunuz (Koşarak omuz at)

Özür dilerim geciktim (Sopa varsa etrafta sopa ile kovala yoksa taş bul gerisini bırak içindeki hayvan bitirsin)

Komik ayakkabılar giyiyorsa (Ben karışmıyorum bu kısma isteyen istediğini yapsın)

Eski erkek arkadaşımla bir yemek yesem ne olur ki hem bana önemli bir şey söleyecekmiş çok merak ettim (Son sözleri mi mezartaşı için biraz uzun oldu da...)

Başkalarının hikayelerini dinleyipte siz erkekler çok hayvansınız derse (Kafa göz dal ben suçu üzerime alırım)

Evlenince ben senin ayağına basacağım (Öyle bir tokat at ki allahı şaşsın)

Ben eski hayatımda bir diktatörmüşüm biliyor musun (İstiklal marşını söylet :))) ama siz şeklini biliyorsunuz kankalar)

Şu anda seninle konuşamam evde misafirler var (Dürbünlü tüfekle vur 250 metreden)

Ay sıkıldım çıkalım bu filmden (Patlamış mısırların hepsini zorla yedir)

Sevgililer gününde sana ayı alırsa (Kafaderisi kemerini süslesin veya postu şömineni)

Hayır o arkadaşınla görüşmeni istemiyorum (!!!!!!)

Ağzı açık yemek yediği zaman (Masayı fırlat sandalyeyi kır kafasında)

Alo kocacım naber (!!!! evlenmeden hele aman amannnnnnnnn. bırak bırak hatta bırakma kaç.....)

tanrıça kliea

Artık zamanın üstünden atlıyor çocukluğum.
Yüzümde kırık bir tebessüm, kulağımda yağmur sesi.
Ruhum şehvetli masallar duyumsarken.
Kirlenmiyor giyindiğim ruh elbiseleri.

Açlık,bencilliğimin insani samimiyeti
Olduğundan fazlası değil ki,”Aşk”
Sen dur orada!

Söz istemem kliea’dan öte. Sessiz bir biblo ol.
Tutkunun lanetle andığı çaresizliğimde.

Ben, işlerim erdemin, aslında günahın çocuğu olduğunu.
Şefkatinle beslerim çocuklarımı.
Özgürlük düşünle yıkarım onları.
Zaafların gölgesiyle serinletirim.

Büyür içimde azgın, toprağa aç sarmaşıklar gibi.
Büyür ki, örselenir nahif dokunuşlarınla tenim.
Ama, gör beni. Gözlerim ol,mavinin tonlarında.
Uçarak görelim göçebe kuşların öykülerini.

Duvarların soğuk griliğinden gelen sesin.
Tropikal iklimlerin zengin dokusu.
Orada toplarım ganimetlerimi .
Erzaklarımı taşırım cephelerime.
Sesin bu denli önemli kliea..

Savaşın orta yerinde,açlıktan zaiyat
Veremem işlevsel duygularımı…
Sesini verirken sakın ola acıma!
Merhametin köreltir kılıcımı.
Ego’m keskin bir giyotin olmuşken…
Topraklarımı tırnaklarınla yırtarak doğdun sen.

Ellerin bir kayanın üstünde yosunken,
İçimdeki sahil kentlerinin birinde.
Ben bir deniz düşüyüm,dalgalarım yalpalıyor
Bu somut gerçekler üstünde yosun tutan ellerini

Acıya teslimiyeti gönüllü serserilik bizimkisi
Ellerin şüphesiz tutkumun prömiyeri
Tenin oyunlarımın galası, süslü trajedisi.
Ve ruhların ekildiği verimli topraklarda
Bir özlemle dile anılan, masallarımın
Tanrıçası,kliea olacaksın.

Şimdi
Şehrin kenar mahallerinde vuruyor kış
Usulca sokuluyor kış. Yalın ve samimi.
Seni vuruyor isim takamadığım rüzgarlarıyla.
Yanlız bir korkuyla üşüyorum. Soğuk çarpmıyor bile yüzüme..

öğrendik ki

Öğrendik ki... Bir tek insanın bize ''iyi ki varsın'' demesi, var olduğumuz için mutlu olmamızı sağlar...

Öğrendik ki... Kibar olmak, haklı olmaktan daha önemlidir...

Öğrendik ki... Hayat şartları bizi ne kadar ciddi görünmeye zorlasa da hepimiz çılgınlıklarımızı paylaşacak birini arıyoruz...

Öğrendik ki... Bazen tek ihtiyacımız olan bir el ve bizi anlayacak bir yürektir...

Öğrendik ki... Parayla ''klas insan'' olunmuyor...

Öğrendik ki... Gün içinde başımıza gelen küçücük şeyler gün sonunda koca bir mutluluğa dönüşüyor....

Öğrendik ki... İnkar edip içimizde sakladığımız şeyler gerçekliğini kaybetmiyor...

Öğrendik ki... Biriyle dalaştığımızda tek başardığımız onun bize daha çok zarar vermesini sağlamaktır...

Öğrendik ki... Her yarayı saran zaman değil sevgidir...

Öğrendik ki... Çabuk olgunlaşmak için zeki insanlardan çevre edinmek gerekir...

Öğrendik ki... Karşılaştığımız herkes bir gülüşümüzü hak eder...

Öğrendik ki... Hiç kimse mükemmel değildir...

Öğrendik ki... Hayat zorludur ama biz daha zorluyuz...

Öğrendik ki... Gülümsemek, daha güzel bir görüntüye kavuşmanın bedava yoludur...

Öğrendik ki... Hepimiz zirvede olmak istesek de asıl keyif oraya tırmanırken yaşadıklarımızdır...

Öğrendik ki... Zamanımız ne kadar azsa yapacak işler o kadar çoktur...

Öğrendik ki... BİRİNİ NE KADAR ÇOK SEVERSEK HAYAT ONU BİZDEN O KADAR ÇABUK ALIYOR...

birinin kadını olmak

Birinin kadını olmak istiyorum!

Başka hiç kimse tarafından dokunulmamak, konuşulmamak, bakılmamak hatta!

Biraz korunmak, biraz şımarmak...

Bir kaç çeşit yemek yapmak, İstiklal caddesinde sıkı sıkı elini tutmak, belki film izlemek ama mutlaka çekirdek çitlemek, bi yerlerde çay içmek, Pazar sabahı kahvaltısı etmek uzun uzun, sahilde yürüyüş yapmak gibi küçük ama zor heveslerim var! 

Neden mi? 
Herkesin eli tutulmaz, 
herkesle film seyredilmez, 
herkesle çekirdek çitlenmez, 
herkesin kadını olunmaz da o yüzden!

İçinden gelmeli...
Hücrelerine kadar hissetmeli, dna’larına kadar bilmeli insan!
Düşünerek emin olunmaz, bir anda ya olunur ya olunmaz.
Bir de şu yakın geçmiş duvarları olmasa, kafa da hiç karışmaz ya, olsun! Oysa bazen tek bir söze yıkılır bütün duvarlar, bir bakışa çözülür insan... 

Kek yapmayı da öğrenmek lazım aslında!

Sabahları uyandığımda “günaydın sevgilim” mesajları görmek istiyorum telefonumda. Gün içinde özlediğim birisi olsun istiyorum. Özlemek istiyorum birini. Çok özlersem dayanamayıp gidip sarılmak istiyorum. Dayanamamak istiyorum!

Çalışırken, düşünmek istiyorum sonra onu! Aklımda olduğu için gülümsemek istiyorum ara ara... Gülümsediğim için daha çok çalışmak...

Birini sevmek istiyorum; hiç kimseyi sevmediğim gibi, biri sevsin istiyorum beni, hiç sevilmediğim gibi... 

Biri o kadar çok sevsin ki beni, hatalarımı da sevsin istiyorum! 
O kadar çok sevsin ki; hata yapmaktan ödüm kopsun!

Kıskansın istiyorum biri beni! Sorsun istiyorum “neredesin” diye, “Hımm kim aradı bakayım” diye! Ben sormam ama, korkmasın. O sorsun!

“Biliyo musun ne oldu?” ile başlayan heyecanlı cümlelerimin sonuna kadar tahammül etsin istiyorum biri bana. Mutlaka ipe sapa gelmez bir şey olmuştur ama dinlesin sonuna kadar. Ya bi yavru kedi macerası ya da işte ona benzer bir şeyler olmuştur. Ben de her seferinde sanki bahçeyi kazmışımda hazine bulmuşum gibi heyecanla ve öneminin üzerine basa basa anlatırım ya, dinlesin işte. “Ya, evet, çok mühim bir şeyler olmuş” falan desin bi de sonunda...

Şimdi ben istesem İstiklal caddesinde birinin elini tutup gezemem mi?
İstesem benimle birlikte çekirdek çitleyip aynı anda film seyretmeyi de başarabilecek birini bulamam mı bi arasam?
Şimdi ben yalnız olmak istemesem, yalnız olur ve bunları da yazıyor olurmuydum?
Hiç sanmam!

Birinin elini tutmakla, birinin elini, sıkı sıkı tutmak arasında çok fark var!
Ya tutarsın ya da tutmazsın ya da, tutmuş gibi yaparsın işte.
Ben yapmam!
Bunu zaten bilirsin.
Kimin elini tutacağını yani.
Deneyerek bulmazsın.
Sadece bilirsin.
Bilmek!
Açıklaması yok.

Ve ben elini sıkı sıkı tutmayacağımı bildiğim hiç kimseyle İstiklal caddesine gitmeyeceğim!
Heyecanla ve özene bezene olmadıktan sonra kimseye yemek yapmayacağım!
Repliklerin bir anlamı yoksa, kimseyle film seyretmeyeceğim.
Zaten çekirdeği unutsun bile, asla olmaz! 

Birinin kadını olmak istiyor canım; biraz korunmak, biraz şımarmak... 

Çekirdek mutlaka olsun!

erkek dediğin

Seni Elinin Tersiyle değil Avucunun İçiyle Kavrayacak.
Bileceksin Ki Emin Ellerdeyim,
Başkası Tutamaz Elimi Böyle.
Rahat Olacaksın Yanında,
Çok Konuşmayacak, Beynini Didiklemeyecek.
İnce Olacak; Seni Senin Kadar Düşünecek.

Erkek Dediğin, Sen Onu Merak Ettiğinde
Kendisine Hesap Soruluyor Havalarına Girmeyecek.
Senin İnceliğine Karşı Umursamaz Sözler Sarf Etmeyecek.

Erkek Dediğin, Kadının Sinirini Bozmayacak,
Cinlerini Tepesine Çıkarmayacak, Sanki Sen Onun İçin Varmışsın
Her Ne Zaman İstese Emrine Amadeymişsin, O Ne Yaparsa Yapsın
Her İstediğinde Yanında Elinin Altında Olacakmışsın Tiplerine Girmeyecek.

Erkek Dediğin, Sen Ona Sevgini Hissettirdiğinde,
Sen Ona Kayıtsız Şartsız Asıkmışsın Gibi Havalara Girmeyecek.

Erkek Dediğin, İlgi Gördüğünde İlgiyle,
Sevgi Gördüğünde Sevgiyle Karşılık Verecek.Kaynakwh:

Erkek Dediğin, Sen Onun İçin Kendine Baktığında,
Sırf Ona Daha Güzel Görünmek İçin Giyinip Kuşandığında
Hiçbir Şey Olmamış Gibi Davranmayacak.

Erkek Dediğin, Ruhunu Okşamasını Bilecek.
Romantik Olacak Kimi Gün Habersizce Kucağında
Çiçeklerle Çıkıp Gelecek.
Özel Günleri Unutmayı Marifet Sanmayacak.

Erkek Dediğin, Kayıtsız Olmayacak Senin Bütün Zarafetine Karşı.
Gerçekten Seven Bir Kadın Sevgi Ve İlgi Bekler,
Erkeğine Verdiği Aşkın Karşılığında Küçük Bir Tatlı Söz,
Kısa Bir Mesaj, Bir Çağrı Bile Onu Mutlu Edebilir.

Erkek Dediğin, Bütün Bunları Cebinden Para Harcıyormuş Gibi
Cimrilikle Yapmayacak.

Erkek Dediğin, Ben Aranmayı, Çok Aramayı Sevmem Demeyecek.

Erkek Dediğin, Her Şey Kendi İstediği Gibi Olsun İstemeyecek.
Sadece Kendi Caninin İstemesine Bağlamayacak Her Şeyi.

Erkek Dediğinin, Hissettiğiyle Yaptığı Şey Arasında Uçurum Olmayacak.

Erkek Dediğin, Cesur Olacak Cesur.
Seni Seviyorum Derken Korkmayacak,
Başka Şeylerin Arkasına Gizlenmeyecek.
Seviyorum Deyip Bir Sonraki Perdede Kaçmayacak,
Özlüyorum Diyorsa Gelecek, Kaybetmek İstemiyorum Diyorsa Kaybetmeyecek.

Erkek Dediğin, Aşkına Sahip Çıkacak.
Korkak Olmaz Erkek Dediğin.

Erkek Dediğin, İyi Sevişecek. Koyun Gibi Yatmayacak,
Bir An Önce Su İs Bitse Demeyecek.
Aşksız Yatmayacak Yatağa Ve
Sen Bunu Bileceksin.
Bir Baba Şefkatiyle Seni Alnından Öptüğünde Bileceksin Ki
Sevgisi Geçici Ve Zayıf Değildir.

Erkek Dediğin, Ve Sevgiyle Öptüğünde
Dudaklarından Bileceksin Ki Opusun Tek Sebebi Şehvet Değildir.

Erkek Dediğin, Aldatmayacak. Aldatmak Basitliktir.
Seviyorum Diyorsa Aldatmaz Erkek Dediğin.

Aldatıyorsa Sevmiyor Demektir.

Erkek Dediğin, Yakışıklı Olacak, Çekici Olacak Ama
Bundan Çok Daha Öte Bir Şey...

Erkek Dediğin, Zeki Olacak. Kadının Küçük Yalanlara,
Bahanelere İnanmayacağını, Kendisini Kendi Gibi Tanıdığını Bilecek.
Kadının Zekasını Küçümsemeyecek Kadar Zeki Olacak.Kaynakwh:
Zeki Olacak, Seni Bir Hamur Gibi Karmasını Bilecek, O Hamura Kendisini Katmasınıda.

Erkek Dediğin, Değerlerini Bir Anlık Hevesler Uğruna Satmayacak.
Namussuzluğunu, Ahlaksızlığını Ancak Ve Ancak Seninle Yataktayken
Kullanacak.
Yan Gözle Hatun Kesmeyecek, Üstüne Sevgili Edinmeyecek.

Erkek Dediğin, Önce Sevecek. Kendini Sevmeyen Erkekten
Kimseye Hayır Gelmez.
Bir Bakarsın Ki Yıllar Sonra Bu Adamla
Ne Yatağa Sığıyorsun, Ne Toprağa...
Koluna Girip Gezmesini Bileceksin Gururla Koynuna Alıp Sevişmesini De.

Erkek Dediğin, Babalığını Da Bilecek, Ana-Babaya Hürmet Etmeyi,
Kadir Kıymet Bilmeyi, Vefakarlığı, Fedakarlığı. ..

Erkek Dediğin, Seni Koruyacak,Kuşatacak .
O Nerede Olursa Olsun Seni Koruyacağını Bileceksin.

Pısırık Olmayacak Erkek Dediğin.

Erkek Dediğin, Erkek Olacak Güzelim.
Seni Sadece Sen Olduğun İçin Sevecek.
Parayla Pulla, Kariyerle, Güçle, Kimin Ne Dediğiyle Hareket Etmeyecek.
Hem Sevgilin, Hem Arkadaşın Olacak . 

bırak dağınık kalsın duyguların

Üşüyorsan ....ve ıslak bir yağmur artığıysa duyguların... Gecenin karanlığında düşüncelere dalmışsan... Kendini yalnız ve kimsesiz hissediyorsan... Umutların da iç çekişme yaşıyorsa... Bırak dağınık kalsın duyguların
 Bir telefon çığlığıyla sabahın sabah gün aydınlanmışsa... Kalkıp iş güç telaşı ruhunu sarmışsa... İnsanların tutumsuz tavırı seni bunatlmışsa Çekil köşene ... Bırak dağınık kalsın duyguların
 İsyanın artık dayanılmaz bir boyut aldıysa... Sabır denen gönül taşı çatlaşmışsa sakin ol, bir derde derman ol...
 Dedikodu denen illetin, pençesiden uzak dur yüreğinin sesini dinle ...Bırak dağınık kalsın duygular
 İnsansak , dünyada yaşıyorsak Kardeşlik, dostluktur asıl olan Kin gütmek faydasız... bunun neresinde çıkar ilişkileri          gereksiz işleri kenara sal Bırak dağınık kalsın duyguların
 Ecelsiz ölüm yok... Kimseye baki değil zaman... Yaşıyorsak,nefes almaktır can... Dünya üç günlük, kocaman bir yalan
Bırak dağınık kalsın duygular
 Kimse bilmez bu delinin halini... Sormaz ki gaddar, zalim onun derdini...  sevenlere  küçük bir umut kafi... Gelip geçiyor ömür hersey ani... birazda anlaşılsak yani... hiç çıkamadın mı içinden ? Bırak dağınık kalsın duyguların...