düşler arasında ara

3 Mayıs 2016 Salı

Part Time iş Yaparak Kardeş Edinme Şansıma...

Part Time Çalışmaya Çalışmaca...



10 yıl aradan sonra part time iş çalışmaları yapmaya başladım. Küresel çöküş veya ülkenin içerisinde bulunduğu istikrarsızlığın bire bir yönlendirmesi neticesinde bir kaç part time kongrede buldum kendimi. Gördüklerim tabloyu birebir gözler önüne serse de gene de kazançlı çıktığımı düşünüyorum bu işlerden. İlk işi Levente bulunan Wyndham otelde yaptık. Sonraki işi Çeşme Shareton otelde olan FTR (Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon) Kongresinde. Çeşmeye gitmeden önce benden çalışacak arkadaşlarımın olup olmadığı bilgisi isteyen firmaya 3 arkadaşımın (Yağız, Halim ve Batuhan) daha olduğunu belirttim ve onlarla birlikte bu yolculuğa çıkmaya karar verdik. Aksilikler peşimizi bırakmasa da başarılı sonuçları olan bir işi geride bıraktığımızı düşünüyorum. İş kısmını çok önemsemeden. Yediğin içtiğin senin olsun gördüklerini anlat kısmına geçmek istiyorum... 



Çeşmeye Yolculuk...

Adnan Menderes Hava Alanına  vardığımızda bizi bir hava alanı transfer aracı karşıladı ve firmadan çeşmeye gitmeden Urladan bir arkadaşın (Ümit) daha alınacağı bilgisi verildi. Bizde öncelikle Urladaki arkadaşı alarak çeşmeye yola çıktık. Bu arkadaş giyimine özen gösteren bakımlı genç bir delikanlıydı. Henüz transfer aracındayken Yağızın uçağa ilk kez binişiyle yaşadığı korku ile dalga geçerken onun bile duruma adapte olup eğlendiğini gördüğümde tamam dedim ekip başarılı oldu. Otele yerleştikten sonra 2 ve 3 kişilik odalara yerleştik. Oda seçiminde biraz hile yaparak Yağız ile aynı odayı seçtim, Halim,Batu ve Ümitte aynı odada kalmak durumunda kaldılar. 4 gün 5 gece süren iş boyunca ekip birbirine destek olarak ellerinden gelenin en iyisini yaptılar. Organizasyonsuz bir firmada iş yapmanın zorluğunu yaşarken biz birbirimize destek olarak başarılı bir iş çıkarıyorduk. Dönüş planı yapılırken firmanın otobüs yolculuğu ile plan yaptığı bilgisi tarafıma çok geç ulaşmıştı. Biz ise 2 motosiklet ile Sabiha Gökçen Hava Limanına gidip oradan uçağa binmiştik. Neticesinde otobüs Haremde indirse Kurtköy uzak kalacaktı. Esenler fikri ise hiç aklımın ucundan dahi geçmemişti. Firma organizasyonsuzluğunun bedelini bize çıkarmaya çalışırken benim bir acil eylem planı yapmam gerekiyordu çünkü ertesi gün işin son günüydü ve herkes evine dönecekti. Ümit izmirli olduğu için onun fikirlerini almayı tercih ettim öncelikle. Ümitin bir arkadaşı Karşıyakada kalıyor, evinde bir kaç koltuk veya çekyat bulunuyordu geceyi orada geçirebileceğimizi söylemişti Ümit.(Sağolsun) Bende firma ile derin münakaşalar neticesinde otobüs biletini uçak biletine fark ödemesi yaparak değiştirmeyi kabul ettirebilmiştim. Neticesinde ekip oldukça gergin ve yorgundu. Bize pazar akşamı konaklayacak yer gerekiyordu ve ertesi gün İstanbula dönecektik. Servise binene kadar gergin ortam devam etti hatta firmanın yetkililerinin yemeğin üzerine yatması veya yapılan iş ile ilgili herhangi bir arama yapmaması bile ekibi yeterince kızdırmıştı. Ben firma kısmını İstanbulda halledebilmek adına konuyu kapatmıştım çoktan. Ekip ile pazar akşamı servise bindik ve karşıyakaya yolculuğumuz devam ediyordu. En azından son ana kadar biz öyle bekliyorduk. Urlaya yaklaşırken Ümit "Abi isterseniz Urlada kalalım Annanemin evinde kalabiliriz hem daha rahat olur." dedi ve apar topar kendimizi Urla'da bulduk. 


Urladan Sevgiler...

Batunun uyuduğunu geç fark ettik ama apar topar servisten inebilen Batunun "Abi biz neden Çorluya geldik?" diye sorması tüm yorgunluğumuzu almıştı. Ekip Ümitin annanesinin evine doğru yol aldı ve öncelikle çantaları eve bırakıp hemen Urlayı gezmeye başladık. Bizim şansımıza Urlada Enginar Festivali vardı ve son günü dahi olsa görülmeye değerdi. Ümit bize bir tur rehberi edasıyla Urlayı gezdirdi. O an hissettiklerim bir film karesinden kesit gibiydi. Urlada kurulan festival alanı öylesine hoş ve doğaldı ki. İnsanların yüzlerindeki gülümseme bile İstanbuldan bir an olsun uzak olmanın iyi geldiğini gösterdi bize. eee nede olsa İzmir insanı sıcak kanlı oluyor... Dolaşırken Ümit bize tarihi bir taş fırını gösterdi eh tabi biz de o fırının ekmeğini tatmadan yapamazdık. tam 3 ekmek alarak yolumuza devam ettik. Fırın tarafından dilimlenen ekmeğin bir tanesi tadalım derken Yağız tarafından yenmişti bile :) Urla belediyesi katılımcılardan çok bir bedel almıyordu ama gene de iş yapabilen de vardı yapamayan da... el emeği göz nuru bir takım incik boncuk çalışması yapanlar, vazoları kendi elleriyle boyayıp satanlar, kitap satıp gelirini sokak hayvanlarına bağışlayanlar, canlı müzik grubu ve gönlünce eğlenmek için Urlaya gelmiş yerli yabancı pek çok insan vardı o gün. Bende çam sakızı çoban armağanı bir şeyler eşime alarak devam ettim gezmeye. İnsanlar merhabalaşmayı hala sürdürüyorlar... Güler yüzlü iyi niyetli olduklarını hissedebiliyorsunuz. İzmir insanı elbette bir başkaydı... Biraz turlayıp yorgunluğumuzu atabilelim diye çok gecikmeden evde aldık soluğu. 




Ümitin annanesi ziyaret etti bizi ve onun hoş sohbetinin tadına doyamadık. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ten ve silah arkadaşlarından söz etti. Annane Batmanlı ve 43 yıldır Urlada yaşıyordu. Bize babası ve amcalarının Mustafa Kemalin süvarileri olduğundan söz etti. O dönemin yaşanılanlarından birer kesit aktararak bizi başbaşa bıraktı. (Teşekkürler annanecim, sizin gibi insanlar ve yetiştirdiği nesiller devam ettiği sürece Atatürk Cumhuriyeti ebedi olacaktır... ) Bir ara Annane eskileri anlatırken Yağızın oturduğu yerde uyuduğunu fark etti... Tabi hepimiz güldük... Yorgunluk ve uykusuzluktan derbeder olan Yağız olduğu yere yığılmıştı... Ümit akşam yemeğini hazırlarken Yağızı yatması gerektiğine zor da olsa ikna ettik... Midesini 1 Urla esmer ekmeği ile bastıran Yağız mışıl mışıl uyumuştu... Ümit Batu ve Halimle akşam yemeğini yiyerek dinlenmeye çekildik artık... Bir yandan işin kritiklerini yapıyorduk diğer yandan da ertesi gün planı... 
Unutmadan eklemem gerekiyor Ümitin teyzesi normalde o evde yaşıyordu ama Ananesi ve Teyzesi biz geleceğiz diye Ümitin Annesinin evine geçti, onlara da verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz. 





Evin küçük prensi Pikachu dan söz etmeden geçemeyeceğim... Pika bir iran kedisiydi... düz suratı ve yaşlı gözleri ile önce hepimizi tek tek kokladı... Traşlanmış tüyleri ve kuyruğunun ucundaki fazladan tüy onun imajıydı...  Pika çok eğlenceli ve komik bir kediydi... Tabiatı gereği burnundan ileri doğru verdiği hava ve ara sıra çıkardığı seslere alışmak çok kısa sürmüyor fakat alışınca bırakamıyorsunuz... Şapşal pika ile birlikte uyuduk o akşam... Sağolsun evimden çok uzaktaymışım gibi gelmedi bana çünkü çok fazla Çöreğe benziyordu...  Kafana pati vurup yorganı aç demesi veya oynarken totosunu yere koyması bile aynı Çörekti benim için... Yazıyı çok uzatıp baymak istemiyorum ama bir noktanın altını çizmem gerekiyor... 






Ümite Özel...

3-5 gün tanıdığı 4 kişiyi evine davet ederek misafirperverliğin hala devam ettiğini bize gösteren Ümit ve saygıdeğer ailesine çok teşekkür ederiz. Hatta aramızda bu yabancı bizi evine götürüyor ve böbreklerimizi alacak geyiğini bile yapmıştık... Çünkü bizler İstanbulun o güvenilmez ortamından gitmiştik İzmire... Ama bir o kadar bize güvenen Ümit bizim bu part time macerasındaki kazancımız, kardeşimiz oldu... İyi ki dediğimiz pek çok değer kavramını farkında olmadan bize hatırlatan Ümite özel teşekkürlerimize iletiyoruz... Umarım hayat sana dilediğin geleceği verir değerli kardeşim... Bahtın açık olsun... Sevgilerimle... 

Hakko 03.05.2016 Salı 15:40